77 entry daha
  • insan beyninin en üstün fonksiyonlarından biri.

    ulu bilgeye sormuşlar: hayatta başarının sırrı nedir?
    ''doğru kararlar!'' demiş;
    peki bize doğru karar vermeyi kim öğretir? diye sormuşlar,
    ulu bilge deriiin bir iç geçirmiş ve ''yanlış kararlar!'' demiş.

    ben askerliğimi yedeksubay olarak yaptım. yedeksubay okulunda gördüğümüz en önemli dersin adı taktik idi. yanılmıyosam, taktik, harp okulları ve harp akademileri'ndeki en önemli derslerden biri aynı zamanda. size savaşta nasıl karar vereceğinizi öğretiyor. oradan aklımda kalan bir şey var: durum muhakemesi. durum muhakemesinde de, bize şunu öğrettiler: genel olarak, kararsızlık, yanlış karar vermekten daha olumsuz bir durumdur. çünkü bir kararın yanlış olduğu 2 birim zamanda ortaya çıkarsa ve kararsızlık 5 birim zaman sürecekse, sizin yanlış karar vermiş olmakla, doğru karar için u dönüşü yapma zamanınız 2 birim zaman olur. halbuki kararsızlık hâlinde 5 birim zaman geçmiştir ama hâlâ yanlış karar verme ihtimaliniz vardır. hayattaki bütün kararlar bu kadar lineer hâle indirgenemeyebilir. ama bu bilgi sizin için çok değerli. peki bu bilgiyi şimdi o ulu bilgenin verdiği dersle birleştirelim o zaman. doğru karar verebilmek için ille de önce yanlış karar vermek zorunda mıyız? tabii ki hayır!

    her kararı verirken, beyninizin yaptığı iş, durum muhakemesi. kafanızı sürekli olarak buna yorarsanız, çok çok iyi mesafe kat edebildiğinizi görürsünüz. tabii oturup arpacı kumrusu gibi düşünerek olmaz bu işler. peki naapcaz?

    kararlarımızın doğruluk ihtimalini arttıracağız. peki neyle? bilgiyle. daha doğrusu veriyle. karar verilecek konuda veri toplayacaksınız. bu veriler, sayılarla ifade edilebilen veriler olabileceği gibi, ölçülemeyen, muğlak bilgiler ya da bunların kombinasyonu olabilir. ama ölçmediğiniz şeyi kontrol edemezsiniz. ölçülebilen verilerle, rakamlarla yola çıkmak size çok şey kazandırır.

    zaten nihai hükmünüzü vermeden önce, veri toplama aşaması, o verilerin kağıt üzerinde, bilgisayarda ve beyinde işleme tâbi tutulması, o verilere dayanarak durum muhakemesi, içgüdüler yani kalbimizin sesi, içimden bi ses ööle yapma, bööle yap dedi, sezgilerimiz, önsezilerimiz kullanılır ve bunların vektörel bileşeniyle hüküm verirsiniz.

    karar verme sürecinde yapılan yanlışlardan biri, verilmiş olan kararın, zaman içerisinde gözden geçirilip, değişen şartlara uyarlanmamasıdır. karar bir kere verildikten sonra, değiştirilemez, uyarlanamaz diye bir şart yoktur. taşa kazılı belge değildir, allah emri hiç değildir. değişen şartlara uyum sağlayabilme kabiliyeti, zekânın göstergesidir. zeki bir kişi, vermiş olduğu kararları, değişen şartlara göre değiştirmeyi de becerebilmelidir.

    diğer bir hata da, çoktan seçmeli sınav sisteminin bizi soktuğu kalıptır. çoktan seçmeli sınav sistemi, bize 5 seçenek arasındaki doğru şıkkı bulmamızı emreder. çocuklar, 9 yaşından 22 yaşına kadar, yani beyin gelişimlerinin çok önemli bir bölümünde bu sisteme mâruz bırakılırlar. sonunda ne olur? liseyi bitirip meslek seçecek olan, ya da üniversiteyi bitirip hayâta atılacak olan kişiler, herhangi bir konuda karar vermeleri gerektiği zaman, mutlak doğru bir kararın olduğuna, diğer kararların yanlış olduğuna, karar bir kere verildikten sonra değiştirilemeyeceğine şartlanmış olurlar. halbuki hayatta verilmesi gereken kararlar için 5 seçenek çok azdır. bazı durumlarda 5'ten çok daha fazla seçenek olur. hele mutlak doğru hiçbir zaman söz konusu olamaz. doğru karar verilmiş olabilir ama ondan daha da iyi bir seçeneğin varlığı belki hiç akla bile gelmemiştir. geniş düşünebilme becerisini kazanamamış ve hayâl gücünü geliştirmemiş bir kişi, az seçenekli karar arefelerine hapsolur. verilmiş kararları gözden geçirebileceği ihtimalini de hiç düşünemez.

    bir ara internette bir email dolanıyordu. norveçcede ''bu problemin mutlaka mustafa kemal yaklaşımıyla, başka bir çözümü olmalı'' mealinde bir deyim varmış. bu deyimin var olup olmadığını henüz doğrulatamadım. ama gerçekten varsa böyle bir deyim, yaratıcılığı, hayâl gücünü ve tek doğru seçeneğe ya da az seçenekler içinden ehven-i şer olanı seçmeye mahkûm olmamayı kasteden bir anlamı olmalı.

    beynin karar veren yeri her neresiyse, karar vere vere, bir sonraki kararlarını daha rahat ve daha isabetli verir hâle gelir. mesela benim bir gözlemim var: doktorluk mesleğinde cerrahlar, daha iyi başhekim oluyorlar. neden? çünkü büyük bir ameliyatta bir cerrah 10 bine yakın karar veriyor ve o kararları da saniyeler içinde vermek zorunda. her bir ameliyat yeni bir macera çünkü. başhekimlik nedir? yöneticilik, yani doğru kararlar vermeyi gerektiren bir iş. peki senelerdir ameliyat yapan bir adam mı daha doğru ve daha hızlı karar verir yoksa, bir hastaya ilaç yazıp, şu tedaviyi bi deneyelim, bununla bi yere varamazsak iki ay sonra başka reçete yazacam diyen adam mı?

    sorunuza dönecek olursak (*), o durum hiç saçma bi durum değil. yanlış yapa yapa yapmamayı öğreneceksiniz. marifet, her yaptığınız yanlıştan bir ders çıkarabilmeniz. voltair'in bir lafı var: tecrübelerinden faydalanan, akıllı bir kişidir. başkalarının tecrübelerinden faydalanan ise çok daha akıllı bir kişidir. tekerleği yeniden icâd etmekle uğraşmayacaksınız. ıkhtıyara gidip soracaksınız. ey ıkhtıyar, hâl böyleyken böyle, ne diyon sen bu işe? tabii bu ıkhtıyar, nikotinman, alkolik, yüksek kolesterollü, yüksek tansiyonlu, diyabetli, alzheimerlı filan olmıycak ki beyin damarları sikilip atılmış olmasın. tercihan eski bir yönetici, hatta daha da güzeli, özel sektörde yöneticilik yapmış biri olsun. ıkhtıyar size bi yol gösterecek. ıkhtıyarın dediğini hemen yapmayacaksınız. neden? çünkü değişmeyen tek şey değişimdir. ıkhtıyarın devri sonra ermiş, onun doğruları artık az doğru hâle gelmiş olabilir. sormaya devam edeceksiniz. ama bu soruları sormadan önce ev ödevinizi çok iyi yapmanız lâzım. yani karar verilecek konuda çok iyi veri ve bilgi toplayacaksınız. ıkhtıyara durumu çok net bir şekilde özetleyeceksiniz ki muğlaklık, belirsizlik azalmış olsun. sora sora, o konudaki ''ortak aklı'' tespit edeceksiniz. ekşi duyuru, ortak akla çok güzel bir örnek. ama ortak aklı kullanmanın şöyle bir sakıncası var: sürü psikolojisiyle, doğru olmayan bir hükmün peşine takılabiliyor insanlar. bir de sizin için hayâti olan mesele, başkaları için leblebi çekirdek. onun için, kime ne soracağınızı iyi belirlemeniz, verilen cevapları da aklınızın süzgecinden geçirmeniz lâzım. bi lafa bakarım laf mı diye, bi de söyleyene bakarım adam mı diye? meselesi yani.

    benjamin franklin metodu da çok faydalı bir eserdir: kağıda muhasebe bilançosundaki gibi bir çizgi çekiyosunuz. bir tarafa artıları diğer tarafa eksileri yazıyosunuz. hangisinin daha ağır bastığına bakıyosunuz. insanın düşünmesini kolaylaştırıyor.

    pirimiz, mirimiz, üstâdımız hippokrates'in bir sözü var: hayat kısa, sanat uzun, tecrübe aldatıcı, hüküm vermek güçtür!
    tabii bu söz tıp sanatı için söylenmiş. ama genel olarak bütün kararlara uyarlanabilir. tecrübe aldatıcı kısmı, ıkhtıyarın da sizi yanlış yönlendirebileceği ihtimaline değiniyor. hüküm vermek güçtür kısmı ise, sizin ''bu saçma durum'' diye nitelediğiniz şey. karar vermek, hüküm vermek kolay iş değildir. beynin en üstün fonksiyonlarından birisidir. ama bu yola başınızı koymanız, yani beyninizin karar veren yerini geliştirmeye sürekli olarak çaba harcamanız hem çok zevklidir, hem de hayâtınızı değiştirir. haaa, unutmadan söyliyim. hayâtınızda vereceğiniz ennnnn önemli kararlardan biri, hayâtınızı kiminle geçireceğinizdir.

    haa diğer bi mevzu da, bazı hâllerde, mutlak doğru karar yoktur. doğru kararlar içinde alternatifler vardır, bir de yanlış kararlar vardır. bu konuya da kafa yorun biraz.

    kalbine hangisi daha sıcak geliyosa onu seç yaklaşımı, insanı karar verme konusunda hataya düşürebilir. bazen tuttuğu da olur. yani veriler bir yönü gösteriyodur ama içgüdüler, sezgiler, önseziler, başka bir yönü gösteriyodur. siz içinizden gelen o sesin dediğini yaparsınız ve ileride doğru karar vermiş olduğunuzu görürsünüz. ama bu her zaman geçerli olmaz.

    şu durum daha çok görülür: karar verme görevinin ve mecburiyetinin yükünü herkes taşıyamaz. bu nedenle, gerekli donanıma ve eğitime sahip olsa dahi, herkes yöneticilik yapamaz. karar verme mecburiyetinde kalmak, bir stres faktörüdür. diğer bir deyişle insanı gerer. hele bu süreç biraz da uzun sürerse, insanı köşeye sıkışmışlık hissine bile sokabilir.

    işte o hissin son derece beklenen bir durum olduğunu, doğru ya da doğruya en yakın karar vermek suretiyle, o gergin dönemin atlatılacağını ve o gergin döneme katlanabilmenin mükâfatının görülebileceğini bilenler o süreçten kazançlı çıkarlar. yani karar verme sürecinin sancılı olduğu, insan rûhunda gerginlik yarattığı ama bunun da son derece normal olduğunu bilmemiz ve bu gerginliğin ve köşeye sıkışmışlık hissinin bizi esir almadan, kararımızı etkilemesini engellememiz gerekir.

    işte bu herkesin becerebildiği bişey diildir. sırf o belirsiz, sancılı, gergin durumdan bir an önce kurtulabilmek için, ''amaaan, noolacaksa bir an önce olsun!'' diye verilen kararların genellikle yanlış olduğu bir süre sonra ortaya çıkar.

    (*) ekşi duyuru'da sorulmuş olan ''ben herhangi bir konuda karar verirken çok zorlanıyorum. bir konu hakkında karar verirken çok basit bir mesele de olsa, hayatımı etkileyecek bir karar da olsa son ana kadar emin olamıyorum, sürekli karar değiştiriyorum ve kararımı uyguladıktan sonra istisnasız çok pişman oluyorum. bu saçma durumdan kurtulmak için ne yapabilirim?'' sorusuna cevap olarak yazılmıştı bu yazı.
138 entry daha
hesabın var mı? giriş yap